3 Mart 2012 Cumartesi

[ Ah sen.. ]


Fotoğraf: Tanım[ıs]sız

Ah sen olsaydın da, 
gölgelerle beyhude yormasaydım kendimi,
Ma bihi l hayat idin, 
hey hat, 
ifna yi hayat'a erdik.. 
Kaybolduk.

[ Tanım[ıs]sız ]

2 Mart 2012 Cuma

[ Bıızzzttt.. ]




Taşınma işlemi başarıyla sonlanmak üzeredir..  

Şimdiden yeni yerleşkemize hoş geldik sayıyoruz.




.

[ Masumiyet.. ]





Masumiyet Bosnalı bir çocuğun katliamda ölmeden önce annesine sorduğu soruda saklıydı:

"Küçük çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?"


[ Souad Massi - Le bien et le mal ]


[ Biraz bahar.. ]



Biraz bahar gerekiyor Allah’ım
ben hiç iyi değilim.
Biraz çağla, birkaç erguvan gerekiyor
Ahmet Hamdi Tanpınar, biraz da Zarifoğlunun geç dönemleri
Sağcılık gerekiyor biraz, biraz isyan, biraz unutuş..

[ İsmail Kılıçaslan ]


[ Bir başka bahar.. ]


Fotoğraf: Tanım[ıs]sız


Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük.
Bir başka bahar için sadece yaprak döktük.

[ Mevlâna Celâleddin-i Rûmî ]

[ Mohsen Namjoo - Shirin Shirinam ]


[ aCI.. ]


Fotoğraf: Tanım[ıs]sız


"Susuyor olmam, acı çekmediğim anlamına gelmez."

Tarık Tufan


[ Vaziyet.. ]



[ Fotoğraf: Tanım[ıs]sız ]


Korkuyorum

Bir gün şeytan çıkıp diyecek ki :

Affet Allah'ım İNSANA uydum! ..

[ Diriliş.. ]




Allah’ın yolu kaybolmaz.
Ama ondan ayrılan veya onu ihmal eden, bir daha doğmamacasına batar.
Yolundan ayrılan kaybedecektir, Allah’ın kaybı yoktur”.


[ SEZAİ KARAKOÇ-Dirilişin Çevresinde ]


[ Yağmur.. ]


[ Fotoğraf: Tanım[ıs]sız ]

bak işte notalar karıştı. 
ezgiler muhalif. 
hava kurşun gibi ağır. 
yağmursa arsız. 

[ Bahattin Karakoç ]

[ Cümleler.. ]


" hayatım içimden geçen cümleler içinde geçti.. "

[ ^&%^'(+' ] :)





Kusura ' Bakmazsın demi ?
-Bak ondan bile kıskanırım. . . !!  :)



Çok şey İstemedim ki Senden !...
-ALLAH'tan Kork...
-Kuldan Utan...
-Ben'i Sev... !! (:

[ erbâb-ı aşk ]


[ Mektup... ]



Birgün Hz. Mevlana hanımıyla kasabaya iner ..
Hanımı öyle giyinir ki ;
Zerre kadar açık bir yeri yoktur ..
Satıcının biri :
-'' Hocam yazıktır, bu sıcakta sen ince giyinmişsin , zevcenin de heryerini kapatmışsın , günah değil mi ? .. '' demiş ..
Hz. Mevlana ;
-''Sana bir mektup gelse ve o mektubu herkes açıp okusa ne yaparsın ?! '' ..
Satıcı :
-'' Tabi ki kızarım hocam, o benim özelim kimsenin okumasına müsade etmem ..''
Hz. Mevlana ;


-''O da benim özelim onu bir tek ben okurum.."


[ Son|bahar.. ]



§ bir ölüm vefalı, bir de sonbahar.● cahit zarifoğlu

§ gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.● hasan hüseyin korkmazgil

§ geldin mi, iyi yollarından yürüyüşler sızdıran sonbahar.● edip cansever

§ ben hangi kelimeye açsam ağzımı, ben hangi kelimeyi nereye koysam, bir sonbahar konaklar sesimde.● birhan keskin

§ söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında.. şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında, sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim.● sezai karakoç

§ anılar hep sonbaharda gibidir.● cemal süreya

§ istanbul, sonbaharda saçlarını arkadan topluyor. nasıl da yakışıyor, görmelisin.● tarık tufan

§ herşeyi süpürebilirsin; sonbaharı süpüremezsin.● özdemir asaf

§ içimden sonbaharın iniltisi geliyor kente yağmur yağıyor ruhumun göklerinden.● nurullah genç

§ belki sonbahar vurgun yapamayacak yol vermeyecek sular.● ahmet telli

§ Sonbahar kuşları sana göçüyor, biraz daha özlüyorum seni.● özmen yıldız

§ oysa ben akşam olmuşum, yapraklarım dökülüyor usul usul.
adım sonbahar.● attila ilhan

§ işte ben gittim, herşeyi söyledim, gittim; işte benden herkese, herkese bir sonbahar.● hilmi yavuz

§ yıllar bir gözyaşı olup da kaymış nurlu ihtiyarın yanaklarında. yapraktan saçını yerlere yaymış, sonbahar ağlıyor ayaklarında.● Necip Fazıl Kısakürek

§ sonbahar şarkıları yüzüme çarpıp dururken, ben artık kalbimin gürültüsünden sağır olmak üzereydim.● tarık tufan


[ Sevmek... ]


..Sevmek bu kadar güzelse,
Kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzeldir..

|Şems-i Tebrizi

[ Ah dünya.. ]



..şimdi ölsek; en fazla
kahvede çaylar soğur.

  Yılmaz odabaşı











[ =%^/&)_^^']


"Yağmurlu bir Pazar günü öğleden sonra ne yapacaklarını bilmeyen milyonlar,

bir de ölümsüzlük isterler."

Susan Ertz..

[ Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı ]


Birinci Kural : Yaradanı hangi kelimerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Allah dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Allah dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

İkinci Kural : Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!

Üçüncü Kural : Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

Dördüncü Kural : Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.

Beşinci Kural : Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği : “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Altıncı Kural : Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

Yedinci Kural : Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilir.

Dokuzuncu Kural: Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
 
Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olark düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

On Üçüncü Kural: Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

On Beşinci Kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir
şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.

On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla
değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.

On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı.Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah Aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaprsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte.Sufi daima orta yerde...

Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşrefi-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek varlıktır. Herkes ve herşey görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Geleck ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.
Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki, başkaları
tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez. Sufi kusur görmez. Kusur örter.

Otuz Birinci Kural: Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp... Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Allah'a saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama
kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.

Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah'a inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar, o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!

Otuz Yedinci Kural: Allah kılı kırk yararak
titizlikle çalışan bir saat ustası gibidir. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.

Otuz Sekizinci Kural: “Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?” diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde... Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.

Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. AŞK’ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.


[ Yoksulluk kaç gün sürer baba? ]


Yoksulluk kaç gün sürer baba?

40 gün oğul

40 gün sonra zengin olur muyuz baba?

Yok oğul, alışırız...

Liva-ül Hamd


[ Şebnem Ferah - Hoşçakal | Aşk Tesadüfleri sever.. ]


[ Pardon, sizi ikna edebilir miyim? ]




Richard M.Perloff’un The kitabı iletişimle ilgilenen herkesin muhakkak elinden geçmesi gereken bir kitap. Türkiye’de bildiğim kadarıyla çok nadir bölümde verilen bu dersi, ilmine çok saygı gösterdiğim bir hocadan aldım.
İkna psikolojisi… 
Dersin en ilgi çekici bölümü, kişiler arası iletişim bölümüydü. Perloff 7 madde üzerinden kişilerin birbirlerini ikna edebileceklerini söylüyor. Açıkcası sadece profesyonel hayatta değil, gayet amatör olan özel hayatımızdaki iletişimlerde de oldukça etkili olabilecek bu tekniklerin beşini paylaşmak istedim. 
Bu teknikleri anlamaya çalışırken aklımda canlanan komik sahneleri sınav zamanında arkadaşlarımla paylaşmıştım. Gayet Türki olan bu örnekleri de saygılarımla bildiririm. 
1-Food in the door
Karşınızdaki kişi başta küçük bir ricanızı yerine getirdiğinde, o kişinin bunu takip eden daha büyük bir talebinizi yerine getirme ihtimali yüksektir. Suyunu çıkarma veya yüzsüzlük etme de denebilir bu duruma.
*Al be al, düş yakamdan!  
2-Door in the face
Bir kişiden büyük bir istekte bulunup reddedilmeniz akabinde daha küçük bir istekte bulunursanız kabul edilme ihtimaliniz yüksektir. Vicdan yapar kısacası.
El-Misal:
-Hacı kalk hadi bana su al.
*Az ye de kendine eşşek tut!
-Tamam bari elindekini ver.
*Al allahın cezası! 
3-Low balling
İkna edilmeye çalışılan kişi önce alçaktan bir yaklaşımla ikna edilir, sonra isteğin yerine getirilme maliyeti arttırılır. Esir etme belki de… 
El-Misal:
-Bu fasafiso arabası ne kadar?
*5 kuruş
-İyiymiş fiyatı.
*Evet harika bir araba bu, kesinlikle pişman olmazsınız vız vız vız ....
-Aslında alabilirim.
*Tabi konforunuz için ac (air condation, seyyar kalorifer) li olanını tercih etmelisiniz.
-Tabi tabi.
*Bu durumda 6 kuruş, deri koltuk ister misiniz?
-Bilmem ki.....
....
-Peki o opsiyonlarıda dahil edelim
*toplam 35 kuruş, hemen ödeme planını çıkarıyorum.
-kem küm!!! 
4-Thats not all
-Ağbilerim ablalarım, şu elimde gördüğünüz.... El-Misal: Satış temsilcisi ürünü sunar, fiyat belirtir ama kişiye düşünme imkanı vermeden, "daha bitmedi" diyerek ana ürün yanı ek ürünleri sıralar. Bakın bu çok tanıdık bi taktik bizim için.  
5-Fear then relief
İkna etmeye çalışılan kişi önce korkutulur, sonra bu korku sonrası rahatlamadan faydalanılarak istekte bulunulur. Bildiğin durumdan faydalanmadır bu.
*Al be al! Aklımı da aldın zaten!
İkna metodunu seçerken, karşınızdaki insanın özellikleri, içinde bulunduğunuz durum, talebinizin büyüklüğü gibi faktörler oldukça etkili elbette. Klasik bir söylemdir ama ben inanmam, bir insanın ancak kendi isterse ikna edilebileceğine…
Bence herkes ikna edilebilir?
Öyle değil mi?
He söyle,
Seni ikna ediyim mi?

[ Zeynep Bayramoğlu ]

[ Yağmur... ]

Yağmur'u fazla seven 1 katre'ye armağanım olsun... (=



bu şehre yakışmıyor hiçbir şey, yağmur kadar..● remzi rana
yağmur!

sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım..● nurullah genç

yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
geçerdi babam, başında yağmur halkaları..● cahit zarifoğlu

bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura..● sezai karakoç

sen konuşuyordun
ipil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun..● erdem bayazıt

âh, yağmur başlayacak
âh, yağmur başlayacak
âh, yağmur başlayacak
gece olsa da sussam..● turgut uyar

şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum,
yağmuru seviyorum..● edip cansever

çivi gibi yağan yağmurdan sonra
aşk da karanlıksa ne yapılacak?..● süleyman çobanoğlu

biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı..● ahmet telli

adam yıldızlara basa basa yürüdü
çünkü biraz önce yağmur yağmıştı..● cemal süreya

yağmur yalnız yağarken yağmurdur..
sen yalnız senken sensin..● ismet özel

bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince
nefesten yumuşak yağan bu yağmur.
bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince
aynalar yüzümü tanımaz olur..● necip fâzıl kısakürek

dün yağmur yağacaktı,
gün döndü yarın yağdı, bugün dindi..
ağlayacaktı, kim anlayacaktı?..● özdemir asaf

seni düşünmeseydim yağmurlu havalarda
sokaklara çıkmayı göze almazdım..● yavuz bülent bakiler

bu yağmur, bu yağmur niye yağar ki?
bilmez mi bir çift söz suluyor yeri..● mustafa islamoğlu

şehre laciverd bir ceket gibi yakışsın yağmur..● âh muhsin ünlü

söyleyin yağmura beni görmeye gelsin..● ibrahim tenekeci

yağmur var
ve her şeyi gizlemek için iyi bir gün..● tarık tufan

pardon !
sizin uzun ve dalgın yürüyüşleriniz var,
benim de sağanak yağmurlarım...
birlikte ıslanalım mı?● gökhan özcan

şehre bir yağmur yağdı ben ağladım..● yılmaz erdoğan

boşuna yağıyor yağmur..
birlikte ıslanmayacağız ki..● aziz nesin

sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
geceleri başucumda duran yağmur
avucumda ellerin yerine yağmur
vur yüzüme hadi , vur yüzüme..● cem adrian

bir yağmur yağsa da beraber ıslansak..● turgut uyar

yaprağı incitmeden çiçeğine meylettim.
surların üzerinde büyüyen gölgemle eğlendim.
aniden bastıran kırkikindi yağmurlarına tebessümümü sindirdim..● nazan bekiroğlu

bir sonsuz yağmur yağsa mutlulukla ıslansa dünya..● şükrü erbaş

işte bu yağmurun ilkidir diyorum.
güneş doğacak birazdan ıslaklığımıza.
eskitecek çok kaygımız var. yürüyecek çok yolumuz..● hicabi kırlangıç

yağmur herkese yağar
ama çok az insan tutar yağmurun ellerini..   murathan mungan

yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını;
herkesin yüzü ıslak, başları eğik, herkes benim hep olduğum gibi..● ceyhun yılmaz

dalgınız şimdi..
içinde yağmurlar, yağmurlar..   edip cansever


yağma yağmur sağanak,
bu sağanak için yok sığınak!● sagopa kajmer


MihmândâR'a teşekkürlerimizle..

[ Bir demet hüzün... ]




İsyan etmiyorum, haşa haddim değil;
Ama bazen kendimi cami avlusuna bırakıp, kaçasım geliyor...


''kalbinizde olup da hiç kimseye anlatmayı başaramadığınız,
dile getirilmesi imkansız bir şey var ya,
işte Allah onu biliyor, üzülmeyin..''
[ Murat menteş ]

Ve Sükût…
Tefekküre duran derviş gibi narin. Sızı ince , yara derin...
‎'
-ille dert mi ola âlemde..
[ cahit ZARİFoğlu ]

[ Anna ]

" insaf et anna!! gidelim buradan.
senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim. ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların...
tamam sustum.

gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak."

[ Bakış / Bakış ] :)



Karı-koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar.
Birkac saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir güzel bir rüyadan uyandırıldığı icin de biraz kızgındır
"Ne oldu? Ne istiyorsun?" diye sorar.
"Yukarıya bak ve bana ne gördügünü söyle. "
Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir:
"Bunun için mi uyandırdın beni?. Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız." Karısı tekrar sorar: "Peki, bu sana neyi gösteriyor?" Artik iyice uykusu kaçan adam biraz düsünür ve cevap verir: "Teolojik olarak Tanrının kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu, Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Niye sordun bunu bana? Sana neyi gösteriyor?"


"Çadırımızı çalmışlar...''


((=

[ 2 değer.. ]


İrşad ile şereflenmiş 2 değerli insan yanyana..
[ Malik el Şahbaz (Malcolm X)  -  Muhammed Ali ]

[ Hocam sen Evliya mısın? ] :)


Hoca'ya sorarlar:
-Hocam sen evliya mısın...?
-Evet, ben evliyayım.
İsterseniz şu karşıdaki ağacı çağırayım yanıma gelsin..?
-Tamam Hocam, çağır görelim...
Hoca üç kere ağacı çağırır fakat ağaç gelmez...
-Gelmedi Hocam, derler.
Hoca:-O gelmezse biz gideriz o zaman, evliyada kibir olmaz..

((=

[ Ve Bayram... ]



Merhamet edilmişliğimizin ertesindeyiz artıkAffedilmenin sonrasındayızCehennemden kurtuluşu izleyen günlerdeyiz. İnşaallah, tertemiz vardık bayrama. İnşaallah, ak pak bir sabaha uyandık bayramda. O paklığın ve berraklığın hep farkında olarak yaşayalım bundan böyle. Bize yeni baştan açılmış o beyaz sayfaya leke kondurmama özeni ile yürüyelim orucun ertesine.

Senai Demirci

_________________________________

Din ve kültürden uzaklaştıran çürümüş düzenin aksine, Ramazan'ımıza ve Bayram'ına sahip çıkalım, zira onların amacı bize sahip çıkmak, başkalarının amacı ise bizi birbirimizden ayırmak... (=
Ramazanın gidişine mi üzülelim Bayramın gelişine mi sevinelim bilemedik ama, Bayramı bayram gibi yaşayabilmek niyazı ile, babalarımızı, annelerimizi, dedelerimizi, ninelerimizi, hastalarımızı... unutmamak ve unutturmamak niyazı ile, sevinmek ve sevindirmek niyazı ile inşAllah... :)

İyi bayramlar..