16 Mart 2012 Cuma

[ Halepçe.. ]





Elma kokusunu sever misiniz?


Ya da şöyle sorayım.Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi?...Hayır mı? O halde size bir olay anlatayım..
...


Bundan tam 23 yıl önce,16 Mart 1988 sabahı,elma kokusuyla uyandı Halepçeliler.


Sevinçle mutfağa yöneldiler önce.Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar.Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor,hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla.Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış.Hızlı hızlı yürümeye başladılar;kokunun kaynağını aramaya başladılar.Gittikçe şiddetlendi elma kokusu.Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki.Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler.Bu sefer daha hızlı…koşmaya başladı birçoğu.Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi.Koşuyorlardı;ama yanıyorlardı da.Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar.Yanma iyice artıyordu.Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla.Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer,asit dolu bir havuza girmişler gibi.Artık ölmüşlerdi,ölümün nereden geldiğini anlayamadan.Yanarak ölmüşlerdi,üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma…çığlıklarlabağırışlarlaçağırışlarla…Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden,ne olduğunu anlayamadan…


Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı,kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu.”


Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki;vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi,nefes almak için çırpınırsınız;alamaz sınız.Deriniz büzülüp çürür.Yavaş yavaş,acı çeke çeke ölürsünüz.Öyle ki başınıza silahvurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz.


Bu zehir de elma kokuluydu.Güzel kokulu zehir…Zekice planlanmış bir katliamdı.Hedeflerin de çocuklar vardı,geleceği hedeflemişlerdi..


En çok da çocuklar öldü Halepçe’de.Tıpkı diğer katliamlardaki gibi.Yıllar sonra ülkelerine “demokrasi” getirecek olan o uzak memleketteki adamlar,kendi memleketlerindeki o “diktatör”e hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri.Ölmeden önce,ölürken,yanarken Halepçelilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o “özgürlükçü ve demokrat” adamlar.Çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi.Başka soykırım planları vardı.


Onlardı zaten,Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan.Onlardı Vietnam’da yüzlercesini.,binlercesini katleden.Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen.Duyamadılar o çığlıkları


Şimdi Halepçeli çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı,Ruandalı, Vietnamlı kardeşleriyle dünyaya barış mesajı veriyorlar,insanlığa sesleniyorlar:


Çalıyorum kapınızı
Teyze,amca bir imza ver
Çocuklar ölmesin
Şeker de yiyebilsinler...



[ Rachel Corrie anısına.. ]



Takvimler,

bir bahar güncesinin onaltıncı yaprağını gösterir

Yürekler,

 bir zulüm sayfasının iç burkan noktasına gark olur

Sözler,

el etek çeker cümleden isyankâr ağıtların rehberinde

Yüzler,

yüzleşir koskoca tanklar ile, yüzünü ölümlere salar bir vicdan

Şehir,

 bir ruhun, yüreğini yitirmiş insanlığın karşısında duvar oluşunu izler

Zulüm,

caka satar taş taş üstünde koymayan adımlarla

İnsanlık,

korkar, pusar izbeler ardına, vicdan ödün vermez yarasından

Dünya,

kararır..  ve karartır bir çocuğun ellerini,

Vakit,

gözlerde pıhtılaşır, kalbe giden yol tıkanır

Çocuk,

son çığlığını bir taşa verir..  ki toprak incinmesin !

Anne,

incinmesin ister yaprak ölse de ağaç ve özgürlüğe göz koyar

Özgürlük,

gün gelir, bir buldozerin ayakları altında defalarca ezilir..  ezilir

Yürek mahçup, anne mağrur, zulüm hadsiz artık

Vicdan,

artık tuz-buz olmuş bir aynadır geçmişte kalan

bakanlara kan-revan... 

 16 Mart 2008

Rachel Corrie anısına...

[ "16 Mart 2003'te 23 yaşındaki Amerikalı, İnsan Hakları aktivisti Rachel Corrie, İsrail ordusunun Filistin Gazze Şeridi'nde bir doktorun evini ve ailesini yok etmesini engellemeye çalışırken, bir askeri buldozer tarafından ezilerek yaşamını yitirdi.]

13 Mart 2012 Salı

[ Elbet bir gün.. ]





Bir gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin olmadan yaşamış birine, bütün hayatını anlatmak istersin.

Murathan Mungan ]

12 Mart 2012 Pazartesi

[ Bir çok giden.. ]





Artık demir almak günü gelmişse zamandan, 
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. 
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; 
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. 
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, 
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. 
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu. 
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. 
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; 
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler. 
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden. 
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden


YAHYA KEMAL BEYATLI




Dinlemek için..